“Genç kızlığıma kadar en iyi arkadaşım ve en kötü yargıcım olan anneannem bir Kız Enstitülüydü. Gerçi babası onu okulu bitirmeden oradan alıp evlendirmişti ama, her zaman bu okulların ideallerini hayatının idealleri bildi. Bu yıllar hakkında pek konuşmazdı ama konuştuğunda elbiseler dikip bunları sergilemelerinden, hocalarından zevkle bahsederdi. Kendisi hayatı boyunca elbiseler üretmeye devam etti – bize, sadece ailesine. Pişirdiği yemekler hep mükemmel, evinin düzeni mutlak, ve eşinin erken ölümünden
sonraki bekârlığı tavizsizdi. Azimli birisiydi, kararları kesindi. Ama bu kesinliğe, zamanına göre oldukça eğitimli olmasına ve belki de en önemlisi bunu çok istediğini belli etmesine rağmen bir meslek edinmemişti. Hafif acı sessizliği ona dair bütün bu özellikleri birbirine ular, onu bir gizem perdesiyle çevirirdi. Halbuki açık birisiydi.”
Kökleri Osmanlı dönemindeki Kız Sanayi Mekteplerine uzanan Kız Enstitüleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme projesinin önemli bir ayağıydı. Cumhuriyet’in modernleşmeyi anlama ve tatbik etme tarzına dair önemli bir örnekti bu kurumlar. Bu tarz kurumlar, Osmanlı’nın son dönemindeki anlayış ve uygulamayla devamlılığının da bir kanıtıydılar. Bunun yanında, Türk modernleşmesinin kızların/kadınların modern hayattaki yerini ve halini nasıl kurguladığını gösteriyorlardı. Elif Ekin Akşit, etkileyici çalışmasında, Kız Enstitülerinin hikâyesini, genel olarak Türk modernleşmesinin ve özel olarak bu kurumların neticedeki başarısızlığına indirgemeden inceliyor. Enstitülü kızların, bu eğitim ve terbiye sürecini nasıl deneyimlediklerine bakıyor ve bu Cumhuriyet kızlarının geriye kalan sessizliğine kulak veriyor!